Spatyum
- iremiren

- 16 May 2021
- 9 dakikada okunur
Spatyom bir şuur halidir.
İnsanlık için doğum ve ölüm iki büyük hakikat olmuştur. İkisinin de hazırlığı büyük bir organizasyon işi ve tesadüflere dayanmaz. Ruhsal varlığın maddi evrene doğumu, genellikle büyük bir neşeyle kutlanırken tekrar aslı olan vatana dönüşümüz neden büyük üzüntüler yaşatır?
Ölüm korkusunun belli bir oranda her varlıkta olması normaldir. Çünkü bizler bedenimizi tehlikelere karşı korumakla yükümlüyüz. Yaşamla, özellikle de maddeyle aşırı eş koşmamız, ölümün bir son olduğunu düşündürür hep. Ölüm ve yaşam birbirini tamamlayan yin-yang gibidir, bir kâğıdın önü arkası gibi. Birbirini tamamlar ve dengeler. Yaşamın hakkını vermek öte aleme bizi en iyi şekilde hazırlarken, ötealemi bilmek, araştırmak ise yaşamı daha iyi değerlendirmemizi sağlar.
Spatyom, ölülerin sığındığı bir alem değildir. Biliyoruz ki, ruhun ölümü diye bir şey yoktur. Spatyom aslında bir şuur halidir. Ve orada enkarne olunur. Dolayısıyla ölüm olayı, varlığın tamamen bir bilinç değişimi halidir. Kısaca yeryüzünde yaşamak da bir şuur halidir, Spatyom’da bulunmak da bir başka şuur halidir.
Spatyom, bedenden kesin olarak ayrılan ruhun gittiği bir mekandır. Ahiret, öte dünya, öte alem ya da ruhlar evreni de denen bu yer, ruhun imgelemesine ve serbest düşüncesine göre en uygun formları oluşturacak bir yapıdadır.
Ruhun ten elbisesiyle yer yüzünde geçirdiği süre boyunca yaşadıkları, kazandıkları, kaybettikleri, olumlu olumsuz deneyimleri, büründükleri roller gibi dünyaya ait olguları dünya hayatından koptuktan sonra dünyaya ait her şeyden sıyrılarak adeta kendi içerisinde hesaplaşma yapması, idrak noktasına ulaşması Spatyom’un en temel tanımı olabilir.
Spatyom mekânı, fizik alemimizin hem içinde hem de dışındadır. Yani insan bir yönüyle Spatyomun yüzeyi ile temasta, diğer yönüyle de fizik alemininiçindedir. Bunlar birbirinin içine girmiş sınırı belli olmayan iki ayrı alemdir. Spatyomun da maddesi ve atomu vardır, ama, fizik madde ve atomdan farklıdır. Fizik dünyamıza oranla daha yüksek ve ince tertipteki maddelerden oluşmuş alemdir. Spatyomdaki planları ve düzenleri gözlemleyen bir insan, oradaki eşyanın geçirgen nitelikte olduğunu, daha parlak, daha ışıklı durumda bulunduğunu görür. Spatyom alemi, dünyamızın fiziki araç ve gereçleriyle keşfedilemez. O alemi insanın, kendi kişisel deneyimleriyle tanıması mümkündür.
İnsan ya farkına varmadan ya da belirli yöntemleri kullanarak, bu bilinç halini yaşayıp, Spatyom’danizlenimler edinebilir. İnsan ölüm olayı ile, bedene bağlı şuur halinden çıkıp, daha farklı bir şuur haline geçer. Bir ruh varlığı, sonsuz olan evrende tekamülü için kendisine tanınmış her imkânı kullanır. Bütün mesele, varlığın giderek bilgisini arttırması, kendini ve çevresini bilmesidir. Böylece maddeye hâkimolarak hem onu hem kendini geliştirir. İşte bu amaçla insan, Spatyom ile dünya realitesi arasında gider gelir.
Spatyomun üst kademeleri de son durak değildir.Tekâmül yolculuğu sonsuz evrende sürer. Ruhların, bedeni bıraktıktan sonra hemen şaşkınlık safhasına girer. Bu evrede bulunan ruhlar, kendi görüşlerine uygun gelmeyen yabancı bir ortamın içinde birbirini takip eden, genellikle tatsız olayların ve sürprizlerin karşısında şaşkın ve karışık bir ruh hali içindedir. Etraflarında olup biten şeyleri yanlış yorumlamaya çalışır fakat karşılarında bulunan bu objelerin kendi yarattığı hayal ürünü olduğunu bilmezler. Buradaki varlıklar birçok şey meydana getirirler. Burada yaşadıkları hayat tamamen kendi hisleriyle yarattığı hayattır.
Ölümden sonra Spatyoma geçen ruh varlığı, bu mekânda, tekâmül derecesine göre yerini alır. Bunu,varlığın içinde bulunduğu şuur alanı, dolayısıyla yaymış olduğu titreşim veya ışınım gücü tayin eder.Yeryüzünde yaşarken bedenimizle ilgili nasıl birçok bilgilere sahipsek ve canlı olarak üzerinde bulunduğumuz Dünya’mızı nasıl tanımaya çalışıyorsak, Spatyomu da imkanların elverdiği ölçüde tanıma hakkına sahibiz. Çünkü orası da varlığın yaşamını sürdürdüğü bir mekandır. Ölüm olayı ile varlık üç boyutlu alem dışındaki yeni bir realiteye girmiştir. Bu yeni realitenin üzerinde bıraktığı etkileri yorumlamakta güçlük çeker. Çünkü beden kanalıyla gelen kabalaşmış tesirleri aldığı dünyayı yeni terk etmiştir. Oysa, şimdi mantık dışı bir ortamdadır. Spatyomda hiçbir şey sürekli değildir, anında meydana gelir ve belirir ve bir süre dayandıktan sonra kaybolur. Örneğin bir kitap imgelersiniz, konsantrasyonunuz zayıfladığında o kitap kaybolur. Bu durum varlığı şaşırtır.
Dünyadaki zaman anlayışımız ile buradaki zaman anlayışımız arasında da fark vardır. Buradaki zaman oynak, doğrusal olmayan bir zamandır. Örnek olarak, 70 yaşında ölen bir insan, kendisini orada 20 yaşındaki haliyle bulabilir. Varlığın mekân ve mesafe anlayışı da altüst olmuştur. Bir anda bir yerden bir yere ulaşabilir. Bütün bu olaylar, varlığı, bu yeni bilinç ortamında şaşkınlığa uğratır. Öyleyse, öldükten sonra ister istemez gideceğimiz Spatyom hayatı ile ilgili bilgileri öğrenmek bizim için çok yararlıdır. Ölüm ötesi yaşam ne korkulacak ne de yasaklanmış bir konudur. Bu alem hakkındaki bilgiler ya medyumların kendi izlenimleri ya da onlar kanalıyla verilen ruhsal mesajlar vasıtasıyla elde edinilebilir.
İnsan zihni sınıflandırma yapmaya alışık olduğundan, daha rahat anlaşılabilmesi için Spatyom hayatını, kabaca üç evre halinde incelemek mümkündür.
a) Kendiliğinden (otomatik) imgeleme evresi
b) Şuurlu imgeleme evresi
c) Yüksek şuur evresi
Şunu da belirtmemiz gerekir ki, bu evreler birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış değildir. Birinden diğerine çok yumuşak ve uyumlu geçişler vardır. Sayısız nüanslarla Spatyom alemi sonsuzluğa doğru uzanıp gider.
a) Kendiliğinden imgeleme evresi;
Spatyoma geçmek üzere olan bir insanda beynin baskısı ve bu baskı nedeniyle dünya maddelerine bağlı tüm kayıtlar yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlar. Varlık, ne kadar ileri tekâmül seviyesine sahipse, bu bağlar o kadar çabuk çözülür. Dünyada iken vicdani duygularını bastıran maddi bağlar bu yeni ortamda ortadan kalktıkça, insan içtenlikle kendi iç duygularına kavuşur ve dış alemi unutur. Bu sırada, ruhun bütün iç duyguları, objektif birer varlık halinde şekillenerek onu kuşatır. Bunun sonucu olarak ruh, aşağı yukarı rüyada olduğu gibi, iradesi dışında meydana gelen olaylar içinde, genellikle, yarı şuurlu bir halde yaşamaya başlar.
Spatyoma geçmiş bir insanın imgeleme yeteneği, dünyadaki durumuna göre çok artmıştır. Ama bu safhada ruh, irade ve imgeleme faaliyetinin hemen hemen hiç farkında değildir. Spatyomda serbestliğe kavuşan duygu ve eğilimler, hiç çaba harcamadan imgeleme süreciyle canlanır ve ruh varlığı için gerçekmiş gibi görünür.
Ruhların, bedeni bıraktıktan sonra hemen girdikleri bu safha bir çeşit şuursuzluk ve teşevvüş (şaşkınlık) safhasıdır. Bu evrede bulunan ruhlar, kendi görüşlerine uygun gelmeyen yabancı bir ortamın içinde birbirini takip eden, genellikle tatsız olayların ve sürprizlerin karşısında şaşkın ve karışık bir ruh hali içindedirler. Etraflarında olup biten şeyleri yanlış yorumlamaya çalışırken, onların nasıl meydana geldiğini bilmezler. Buradaki varlıklar birçok şey meydana getirirler, fakat karşılarında bulunan bu objelerin kendi zihinlerinin ürünü olduğunu bilmezler. Burada yaşadıkları hayat tamamen kendi hayal güçlerinin yarattığı hayattır.
Bu hayat bazen ıstıraplı bazen de huzurlu olabilir. Dolayısıyla ruhun Spatyomda çekeceği ıstıraplar, otomatik imgelemenin ürünüdür. Örneğin, bir katil, öldürme sahnesinin bütün izlenimlerini ruhunda taşımaktadır. Bedenle olan ilişkisi kesilip Spatyomageçince korku, hiddet, acıma ve pişmanlık gibi duygular bütün canlılığı ile ortaya çıkar ve vicdanın yönlendirmesi ile objektif imajlar halinde ruhu kuşatır. Çok çeşitli, ama aynı konuyla ilgili monoton imajların devamı, katilin ruhu için en büyük işkencedir. Onun bu imajlardan kaçıp kurtulması mümkün değildir. Ruh, bu halin ne kadar sürdüğünü bilemez. Çünkü zaman anlayışı da Spatyomdadeğişime uğramıştır. Bu sahneler, katilin ruhundan bu imajlara neden olan duygu ve eğilimler kaybolana kadar devam eder. Geçen süre, ruh için sonsuzluk gibi uzun olabilir. Çünkü Spatyomdaki zaman kavramı bizdekinden çok farklıdır. Varlık, asırlardır ıstırap çektiğini ifade edebilir. Bu hal cehennemde bulunmak demektir.
İlk evredeki (şaşkınlık hali) bazen hoş, eğlendirici ve rahatlatıcı da olabilir. Böylesi bir imgelenmiş ortam ise, cennet gibidir. Varlığın arzu ettiği her şey anında gerçekleşir. Her şey huzur vericidir.
Dünyada yaşarken işlenen eylemler vicdani ölçüler içinde değilse, Spatyoma geçildiğinde, şaşkınlık (teşevvüş) içinde bir cehennem yaşanır. Aksine, vicdani ölçülerimize göre yaşamışsak, Spatyomdaki ilk şaşkınlık halini cennette geçirmiş oluruz. İnsan yeryüzündeyken bile olumsuz ve nefsani davranışlarını hatırladığı zaman sıkıntı hisseder. Ama birçoğunu örterek kendimizi rahatlatırız. Oysa Spatyomda gizleme, örtme mekanizması olmadığı için, duygu ve düşüncelerimiz apaçık ortadadır. Algılama gücünün de dünyaya göre çok yüksek olduğunu hatırlayacak olursak, dünyadaki hatalarımızın Spatyomda bize ne kadar sıkıntı vereceği açıktır.
Bununla beraber dünya insanının hatasız olmasına imkân yoktur. Ama, mümkün olduğu kadar kendimizi kontrol ederek, vicdanlı davranarak, faydalı eylemler yaparak, hatalarımızın daha yeryüzündeyken farkına varıp, onları düzeltme yoluna gidebiliriz. Hiç şüphesiz böylesi bir yaşam, (şaşkınlık) devremizi kısa sürede atlatmamıza yardımcı olacaktır.
Şaşkınlık devri, her insan için ayrı olan, sonsuz değişik özellikler gösterir. Yani, herkesin cennet ve cehennemi kendisine göredir. Demek ki, Spatyomun bu sahnelerinde rol alan tipler, şuurlu birer şahsiyet değildirler. Bunlar, ruh tarafından canlandırılmış birtakım mizansenlerdir. Ama, tekamülü geri bir ruh onları gerçek varlıklar zanneder ve onun bu inanışı, sahnenin dehşetini büsbütün artırır. Esasen Spatyom maddesinde oluşturulan maketler ya ruhun kendisine ait otomatik imgelemesiyle ya rehber varlıkların şuurlu imgelemesiyle ya da her ikisinin etkisi ile oluşur. Kalıcı Spatyom mekanlarının hepsi, Spatyom maddesini kullanabilen, ona hâkim olabilen organizatör rehber varlıklar tarafından düzenlenir.
Spatyomun bu ilk merhalesinden yukarıya çıkamayan varlıkların oradaki hayatları kısa sürer ve yüksek seviyeye çıkamadan tekrar üç boyutlu yoğun madde dünyasına yani tekrar dünyaya doğarak ihtiyaçlarını tatmine devam ederler. Çünkü onlar, Spatyomun ince titreşimli sahalarına uyum sağlayabilecek yeterli bilgi seviyesine erişememişlerdir.
b) Şuurlu imgeleme evresi;
Spatyomda yeni durumunu kavrayan varlık, artık yavaş yavaş tekâmül seviyesi ile ilgili olarak içsel bir kendine dönüşe başlar. İster istemez hatıralar canlanır veya bunların ortaya çıkması için uyaranlar gelir. Hatıralar, yeryüzündeki tatbikatların sonucu olarak hoş olabileceği gibi, acı verici de olabilir. Duyulan mutluluk da ıstırap da o varlık için geçerlidir, bu duyguları benliklerinin ta derinliklerinde şiddetle hissederler.
Spatyoma geçen varlıklar, bir süre sonra cinsiyetlerinin olmadığını fark ederler. Ama, bunu kavrayamayanlar da vardır. Belirli bir seviyenin üzerindeki varlıklar, hemen bulundukları ortam ve kendileri hakkında bir idrake sahip olurlar. Bu durumda bedenleri olmadığını ve dolayısıyla bedene bağlı fiziki fonksiyonların da kaybolduğunu anlarlar. Yalnız bireysel olarak dişilik ve erkeklik prensipleri devam eder; yeryüzündeki öğretimin etkisi kolay kolay silinmez. Bir önceki yaşamdaki cinsiyeti, varlığın davranışlarıyla büyük ölçüde alakalıdır. Varlık, evrendeki tekliği ve birliği kavrayıncaya kadar, bu dişilik ve erkeklik problemi sürer. İkinci aşamada, varlığın imgeleme konusunda yaratıcılığı artarak devam eder. Ama, bu ilk evredeki gibi kendiliğinden, otomatik değildir. Yani, ruh imgelemefaaliyetini kendi iradesiyle sürdürür. Spatyomun bu seviyesine adapte olabilen ruhlar, burasının sonsuz güzellik ve iyilik imkanlarından yararlanarak mutlu bir Spatyom yaşamı sürdürürler. Burada, ihtiyaçlarına göre, çeşit çeşit alemlerde yaşarlar, şuurlu, ama teorik tatbikatlar yaparlar. Yani, ruhlar son enkarnasyonlarında görmüş ve içinde yaşamış oldukları olayları, güçleri oranında, başka kombinezonlarla çeşitli denemeler şeklinde yaşarlar. Spatyom maddesini yeteneklerine göre şekillendirip, istedikleri kadar yaşatırlar. Böylelikle dünyada genellikle körü körüne yaşanılan olayların tatbikatı Spatyomda yapılır ve ruhlar dünya hayatından ne dereceye kadar istifade ettiklerini değerlendirirler. Sonuca göre ya tekrar dünyaya dönülür ya da Spatyomda ilerlemeye devam edilir. Hiç şüphesiz, (koruyucu) varlıkların yardımları bu kararda yardımcı olur.
c)Yüksek şuurlu evre:
Giderek gelişen şuurluluk hali ve imgeleme faaliyetlerin mükemmelleşmesi ile ruh, üçüncü evreye geçer. Bu safhada ruhlar eşyanın sebebini ve oluş hallerini araştırmaya başlarlar. Burada geçen hayat, daha çok bir düşünce faaliyeti şeklindedir. Burada ruh, asırlardır geçirmiş olduğu hayatının gözlemlerini inceleyerek, edindiği bilgilerle ilahi yasaların sebeplerini anlamaya çalışır. Çünkü o artık üçüncü boyutun realitesini aşmak üzeredir.
Bu aşamayı yapıp dört boyutlu alem diye isimlendirdiğimiz aleme geçen varlıkların, artık bizim üç boyutlu dünyalarımızla doğrudan doğruya bağlılığı kalmamıştır. Ve onların, bu dünyalarda enkarne olmaları hem mümkün değildir hem de buna lüzum yoktur. Artık onlar, başka bir alemin, başka kanunları altında ve başka realitelerin içinde yaşayan ve sonsuz yükselişine devam eden başka varlıklardır.
Dört boyutlu alemin eşiğinde:
Dört boyutlu kâinatın varlıkları, insanlar için o kadar anlaşılmaz ve o kadar yükselmiş varlıklardır ki, bu varlıklar, içinde bulundukları planı şöyle tarif ediyorlar.
“Bulunduğumuz bu planda sizin göreceğiniz bir şekil yoktur. Araçlarınızla göremezsiniz. Buradakileri göremezsiniz, bu sizin araçlarınızın eksikliğinden ileri gelir. Çünkü siz yalnız görmek kavramı ile anlayabiliyorsunuz. Halbuki bütün duygunuzla görmenizdir, asıl görmek. Bundan dolayı aşağı planlarda gördüğünüz tarzda bir şekil burada yoktur. Fakat biz istersek bu olabilir, çünkü biz, maddeyi yoğunlaştırarak size görünebiliriz.”
Şimdi Spatyomun yüksek bir bölgesini anlatan bir tebliği okuyalım. Bilgileri veren Leon Denis‘dir. Kendisi uzun yıllar bu konularda çalışmalar yapmış değerli bir spiritüalisttir.
L.Denis - “ .. Nihayet bir gün gelir ki, ruh dünyadaki yolculuğunu bitirmiş olarak temiz bir halde ruhani hayata girer. Orada fenalık, karanlık ve hata yoktur. Ve son maddi tesirler orada sönmüştür. Orada eski zamanın endişeleri ve acıları yerine sükünet, huzur ve derin bir emniyet hâkim olmuştur. Orada ruh, tecrübelerinin son haddine varmıştır. Artık o bir daha ıstırap çekmeyeceğinden emindir. Aydınlanmış, sözünde duran ve tatlı ruhların ortasında yaşadığını hissetmek ne kadar hoş bir şeydir. Hiçbir şeyin koparamayacağı sevgi bağlarıyla onlara bağlanmak, onların ilhamlarına, görevlerine, zevklerine katılmak ve ayrıca onlar tarafından anlaşılmış olduğunu, desteklendiğini, sevildiğini duymak ve ölümden kurtulduğunu, asırların değiştiremeyeceği bir gençliğe kavuştuğunu bilmek ne kadar hoş bir şeydir.”
“Yüksek bölgeler, bütün sanatların ilham aldığı, mükemmel ve ideal bir güzelliğin vatanıdırlar. Yüksek ruh için sanat, birçok görünüşüyle bir duadır. Sonsuz prensibe yapılmış bir ibadettir.”
“Bizzat akışkan olan ruh, Spatyomun ince maddelerine tesir eder. Onun kudretli iradesi bu maddeleri birleştirir. Ve arzusuna göre düzenler, kendi amaçlarına uygun bir şekilde onlara renkler ve şekiller verir. İnce seviyedeki bu ortamlarda ruhani bayramlar vardır. Nurlar içinde parlayan temiz ruhlar, oralarda aileler halinde gruplanırlar. Dünyanın akortsuz gürültülerine karşın, orada tatlı bir armoni onları büyüler. Sayısız bir kalabalık halinde bulunan bu ruhlar, birbirini tanır ve aralarında sevgi alışverişi vardır. Ölümle kesilmiş olan maddi hayattaki sevgi bağları bir daha kopmamak üzere tekrar kurulur.”
“Bu birbirini seven ruhlar, Spatyomun çeşitli yerlerinden çeşitli yüksek alemlerden gelerek toplanırlar. Yerine getirmiş oldukları vazifelerin, işlerin sonuçları hakkında birbirlerine duyuruda bulunurlar. Ve bu başarılarından dolayı birbirlerini tebrik ederler. Güç işlerde birbirine yardım ederler. Bu incelmiş ruhların arasına hiçbir ikiyüzlülük, hiçbir kıskançlık duygusu giremez. İlahi elçilerden görev alan ve daha yükselmek için yeni görevler kabul eden bu ruh topluluklarında sevgi, güven ve samimiyet hakimdir. Bunlardan bazıları ülkelerin ve dünyaların tekamülüne ve gelişimine katkıda bulunmayı kabul ederler. Diğerleri özveride bulunarak tekrar maddi dünyalarda enkarne olurlar ve bütün insanları ilimde ve ahlakta aydınlatırlar. Diğer bir kısmı da enkarne insanlara bağlanarak yol gösterici ve (koruyucu) sıfatıyla onları maddi varlıklarının sert yollarında, doğum anından ölüm anına kadar ve birçok hayatlarda takip ederler ve bu işlerden himaye görenlerin haberi olmaz.
Şimdi hayal edin;
Hayatımızda bazı aldığımız kararlar veya yaptığımız eylemler neticesinde olumsuz sonuçlar doğuracak şeyler yaşadık, bu bir ilişki, iş yaşamı ya da aile hayatı olabilir. Ve bizden bazı kararlar bekleyen veya eylemlerimizde değişiklik bekleyen kişi ya da kişiler var diyelim ve biz adım atmadıkça o dönüm noktasından çıkmadıkça da hayatımızda bir şeyler rayına girmeyecek tekrardan. O an bu idrak noktasını ya da karar mekanizmamızı çalıştırmak için kendi benliğimize dönmemiz gerekiyor çünkü sağlıklı kararlar almak için dış seslerden bizi etkileyen bütün etmenlerden beynimizi ve ruhumuzu soyutlamamız gerekiyor. Bu senin hayatın ve bu karar tamamen sana ait olmalı. Kararımızda ne bir arkadaş ne bir eş ne bir aile ferdinin etkisi olmadan veya ne maddi ne de manevi kaygı olmadan. Evimize gidip, telefonumuzu kapatıyoruz rahatsız edilmek istemiyoruz, elektriği kesiyoruz kapı zilini dahi duymayacağız, tamamen dış seslerden izole edilmiş bir odaya kendimizi kapatıyoruz ve dışarıda ise bizim kararımızı bekleyen kişi ya da kişiler var, oda aslında bizim dış dünya ile bütün bağlantımızın kesildiği nokta görevi görüyor orada geçirdiğimiz sürede ise sadece iç sesimiz bize eşlik ediyor. Ne bir ses ne bir insan sadece kendimizle baş başayız. İşte o anda kendi içimizde yaşadıklarımızı aldığımız dersleri edindiğimiz deneyimleri yapmak istediklerimizi geleceğimizi şekillendirmemiz gereken şeyleri atacağımız adımları yani her şeyi kendi içimizde hesap ediyoruz, bir idrak hali yaşıyoruz. Ve ne zamanki bir idrak gerçekleşiyor o zaman kapıda bizi bekleyen kişi ya da kişilere bunu açıklıyoruz. İşte aynı günlük hayatlarımızda yaptığımız gibi kendi içimizde yaşayıp da çizdiğimiz yollar gibi Spatyum da bireyin ölüm sonrası idrak yaşaması ve idrak seviyesine göre enkarne olmasıdır. En temel haliyle, Spatyum ölüm sonrası kendimizi her şeyden soyutlayıp ruhumuzun kendi içerisinde hesaplaşma halidir.

Yorumlar